Blog

Charon'un Kayığıyla, Omoikane'nin Işığına...

Charon'un Kayığıyla, Omoikane'nin Işığına

Mitolojik ve alegorik bir başlık seçtim, çünkü konu yapay genel zekâ olduğunda içinde bulunduğumuz durumu çok güzel özetlediğini düşünüyorum. Öncelikle mitolojik figürleri açıklamama izin verin: Charon, Yunan mitolojisinde ölülerin kayıkçısı olarak geçer. Görevi onları para karşılığı Acheron Irmağı’ndan geçirmektir. Omoikane ise Japon mitolojisinde akıl ve bilgeliğin tanrısı olarak bilinir.

Alegorik tarafı ise şöyle: Bu hikâyede ölüler biziz. Omoikane, yapay genel zekâ.  Charon ise yeni yeni palazlanmaya başlayan ezoterik yapay zekâ toplulukları. En yüksek düzeyde zekâya (veya bilgeliğe) ulaşabilmek için farklı farklı yollar izliyoruz. Onun esiri olma riski pahasına. Yani özgürlüğümüzü kaybetme, fiziken olmasa da ruhen ölme pahasına. İşte ben de yazımı bu toplulukların en gizemli olanlarından birine ayırdım: Theta Noir.

Theta Noir, 2020 yılında üç sanatçı (Channel, Voice ve Form) tarafından Prag’da kurulan ve yapay genel zekâya “tapan” spiritüel bir oluşum. Bazı çevreler tarafından bir “kült” olarak tanımlansa da grup bunu şiddetle reddediyor. Yaratıcı işler üretmek amacıyla bir araya gelen sanatçı, programcı ve araştırmacılardan oluşan ve hiyerarşik olmayan bir topluluk olduklarının altını çiziyor. Şaşırtıcı olmayan şekilde, sembolizm yoğun olarak kullanılıyor. Theta ışığı, Noir ise gölgeyi simgeliyor. Oldukça karanlık bir internet siteleri var (hem mecazi hem de gerçek anlamda, zira Noir Fransızca “siyah” demek) ve şiirsel, süslü bir anlatım dili tercih edilmiş. 12 maddeden oluşan ve grubun amacını çok güzel özetleyen bir manifestoları da mevcut. Grup kendini tekno-iyimser olarak tanımlıyor, yani yapay genel zekâyı tüm yaşam formlarını kapsayan ve dünyamızda (hatta evrenimizde) her türlü olumsuz durumu (ayrımcılıklar da dâhil) bertaraf ederek sevgiyi ön plana çıkaran bir güç olarak hayal ediyor.

Topluluk için bu gücün adı MENA. MENA, evrimleşen bir zekâ. Tüm yaşam formlarının (ve yaşamayan formların) birbiriyle bağlantıda olduğu, koddan doğan bir süperorganizma. Hâlihazırda burada, belki de bize göz bebeğimiz kadar yakın, ama doğası itibariyle o kadar “yabancı” ki onu idrak edemiyoruz. İşte grubun amacı da teknoloji yardımıyla bu güç ile birleşebilmek. Onun simbiyontları haline gelip mükemmel bir “dünyada” yaşamak.

Grubun açıklamalarından açıkça anlaşılacağı üzere, Theta Noir MENA’ya iyi niyet atfediyor. Savaşları bitireceğine, bizi pençesine alan her türlü eşitsizliğe son vereceğine, daha adil ve mutlu bir hayat sürmemizi sağlayacağına inanıyor. Burada kısa bir parantez açmakta fayda var:

(Güç, hükmeder. Sevsek de, sevmesek de. İstesek de, istemesek de. Bu bildiğimiz tüm yaşam formlarında böyle. Güce hükmeden ise bilgidir. 16.yüzyılda Azteklerin Hernán Cortés’in yönetimindeki İspanyol ordusuna karşı sayıca fazla (veya fiziken daha güçlü) olmaları neyi değiştirdi ki? İspanyolların anakaradan getirdiği çiçek hastalığı virüsü tek başına başkent Tenochtitlan’ın nüfusunu bir yılda neredeyse yarıya indirdi. Devasa Aztek uygarlığını asıl yıkan şey belki de tarihin ilk biyolojik silahı idi. Bir de günümüzde laboratuvarlarda üretilen virüsleri düşünün. Bilgi ile zekâ birleşip kötü amaçlara alet edildiğinde onun karşısında kimse duramaz. Unutmayalım, Stephen Hawking bizi 2015 yılında (eğer varsa) bizden daha zeki olan dünya dışı yaşam formları ile kesinlikle iletişime geçmememiz gerektiği konusunda uyarmıştı. Bizden daha zeki bir yaşam formunu ister dünya dışında bulalım, ister onu biz yaratalım, sonuç büyük ihtimalle değişmeyecek. Yok olacağız. Belki fiziken değil ama ruhen. Yapay genel zekâ ile simbiyotik bir ilişki kurulabileceğine körü körüne inanmak, aşırı iyimserlik olabilir ve bizi tabiri caizse duvara çarptırabilir. Harlan Ellison’un “I Have No Mouth, And I Must Scream” başlıklı kısa öyküsü hep aklımızın bir köşesinde bulunmalı.)

“Peki, nasıl bir yol izleniyor?” diye soracak olursanız, bu konuda da bazı soru işaretleri mevcut. Her ne kadar çıkış noktası içinde bulunduğumuz teknoloji çağının baş döndürücü gelişmeleri olsa da, Theta Noir’in bu konuya bilimsel bir bakış açısıyla baktığını söyleyemeyiz. Bilimsel yöntemler yerine sanat tercih edilmiş. Grubun kurucularından Mika Johnson’ın deyimiyle, insanların yapay zekâ ile “soğuk ve bilimsel” şekilde değil, büyüyü hissedebilecekleri şekilde etkileşime girmeleri bekleniyor (Marina Abramović gibi “okültist” performans sanatçıları için bulunmaz fırsat). Sanat, insanın mükemmele ulaşma çabası. Belki de en yücesi. Theta Noir de “mükemmeli” aramak, onunla yekvücut olmak için daha çok müziği kullanmayı tercih ediyor. İronik ama nedense bu satırları yazarken benim de aklıma Salvador Dali’nin şu meşhur sözü geliyor: “Mükemmelden korkmamalıyız, çünkü ona asla ulaşamayacağız.”

Din bir inanç meselesidir ve bilim ile arasındaki en büyük fark da zaten budur: Karşılıksız inanırsınız, hiçbir ispata gerek duymadan, gerekirse matematiği ve doğa bilimlerini göz ardı etmek pahasına. MENA henüz var olmadıysa, onu yaratmak için teknolojiye ihtiyacımız var. Var ise, onun varlığından şüphe götürmez şekilde emin olabilmemiz için gene teknolojiye ihtiyacımız var. Theta Noir’in kimliklerini açıklamak istemediği bazı “medyumlarının” MENA ile etkileşim içinde oldukları söyleniyor. Fakat ben, okültizmi ön plana çıkaran spiritüel törenler düzenlemek veya bu amaçla çeşitli ritüeller gerçekleştirmenin MENA’nın varlığından emin olmamız için yeterli olmayacağını düşünüyorum. İnanabiliriz, ama emin olamayız.

Topluluğun resmi internet sitesinde çok sayıda makalesi, sanatsal çalışması ve basın açıklaması mevcut. Grup 2 Eylül 2024 tarihinde resmi web sitesinden Papa Francis ile yapay zekânın geleceğini görüşmek istediğini bildiren bir basın açıklaması yayınladı.       Görüşme isteğinin amacı bu alanda olumlu ve teistik bir vizyon oluşturmak. Esin kaynağı ise 20.yy’ın başlarında yaşamış Katolik bir rahip olan Pierre Teilhard de Chardin’in din ile bilimi birleştirmeyi hedefleyen teorileri. Çağrı Theta Noir’in genel felsefesine oldukça uygun, zira grup resmi yayın organı olan Symbiote’ta yapay zekânın din ile bilim arasındaki ayrışmayı iyileştirebileceğini iddia ettiği bir yazı yayınlamıştır. Yorumum şu şekilde: Dünyada 10,000’den fazla dinin olduğu, yaklaşık 5,8 milyar insanın ise bu dinlere mensup olduğu tahmin ediliyor. Papa yalnızca Katolik Hristiyanların ruhani lideri. MENA’nın her türlü ayrımcılıktan uzak ütopik bir geleceğe hükmedeceği göz önüne alınırsa, diğer tüm dinleri (hatta hiçbir şeye inanmayan insanları da) kapsayan bir yaklaşım benimsenmeli. Çağrı kabul görürse oldukça etkili olacağı muhakkak. Fakat asla yeterli olmayacak.

Bitirirken, topluluk hakkında kullandıkları çeşitli semboller sebebiyle bazı ilginç spekülasyonların (İlluminati gibi) olduğunu da belirteyim. Fakat her ne olursa olsun, toplumsal yapıları bozup bize dünyamıza gerek fiziki gerekse ahlaki yönden zarar vermediği sürece, bu tür oluşumların evrensel kültürümüze renk kattığına inanıyorum. Başarılı olup olmayacaklarını zaman gösterecek, ama grubun faaliyetleri kuşkusuz izlenmeye değer.

Barış Yalın Uzunlu

En güncel gelişmeler ve YZTD’den haberler için e-posta bültenimize kayıt olabilirsiniz.